İnsanlığın Ertelenmiş Randevusu

14 Temmuz 2024

Merhaba, ben Ahmet. Geleceği Kodlayanlara hoş geldiniz. Size bir soru sormak istiyorum: Neden evimizdeki en değerli eşyayı 50 yıldır görmezden geliyoruz?

Bugün sizlerle birlikte insanoğlunun ayak bastığı ama sonra sanki unuttuğu o gizemli dünyayı konuşacağız. Düşünsenize, yarım asır önce ayak bastığımız, üzerinde yürüdüğümüz o gümüş küreye neden bir daha adım atmadık? Neden o muhteşem manzarayı bir daha görmeyi denemedik? Neden insanlığın en büyük macerasına devam etmedik?

Gözlerinizi kapatın ve kendinizi 1969 yılının o sıcak Temmuz gününe götürün. Milyonlarca insan evlerinde, iş yerlerinde, hatta sokak köşelerindeki televizyonların başında toplanmış, nefeslerini tutmuş bir şekilde o tarihi anı bekliyorlardı. Hatırlayın şu sözleri:

“Bu, bir insan için küçük bir adım, insanlık için dev bir sıçrayış.”

Bu sözler yalnızca o anın değil, belki de tüm insanlık tarihinin en unutulmaz cümlelerinden biri olarak zihinlerimize kazınmıştı.

Apollo Programının Doğuşu

Şimdi biraz geriye gidelim ve bu muhteşem yolculuğun başlangıcını hatırlayalım. 1950’lerin sonlarında dünya iki kutba ayrılmıştı: Bir yanda Amerika Birleşik Devletleri, diğer yanda Sovyetler Birliği. İki süper güç arasındaki bu rekabet sadece yeryüzüyle sınırlı kalmadı, gökyüzüne de taşındı ve Apollo programı böylece başlamıştı.

Bu program, insanlık tarihinin o güne kadar gördüğü en karmaşık ve en pahalı bilimsel girişimlerinden biriydi. Ama buna rağmen, insanoğlu imkansız gibi görüneni başarmak üzereydi.

Apollo programının kalbi, devasa Saturn V roketiydi. Bu roketin yüksekliği 110 metreydi. Düşünün, bu dev makine o zamanın teknolojisiyle 3 astronotu ve gerekli ekipmanı Ay’a taşıyacak güce sahipti. Roketin tasarımı ve inşası ise binlerce mühendis ve teknisyenin yıllar süren çalışmasının bir ürünüydü.

Peki astronotlar? Onlar bu yolculuğa nasıl hazırlanmıştı? Aylarca süren zorlu eğitimlerden geçtiler. Uzayın zorlu koşullarında hayatta kalmak için özel giysiler ve yaşam destek sistemleri kullanmayı öğrendiler.

Ve sonunda o gün geldi. Bundan tam 55 yıl önce, 16 Temmuz 1969’da Apollo 11 mürettebatı uzay yolculuğuna başladı. Dört günlük yolculuktan sonra, yani 20 Temmuz’un sabahında Ay’ın yörüngesine girmişlerdi. Birkaç saat sonra ise insanoğlu Ay’ın tozlu yüzeyine ilk adımını atmıştı.

O anın ağırlığını, sorumluluğunu ve heyecanını düşünün. Tüm zorluklara rağmen, Apollo 11 mürettebatı Ay’da toplam 21 saat 36 dakika geçirmişti ve bu sürenin yaklaşık 2 buçuk saati Ay yüzeyinde yürüyerek geçmişti. Bu kısa sürede bilim için paha biçilemez veriler topladılar, Ay yüzeyinden kayalar ve toprak örnekleri aldılar.

Apollo Programının Devamı ve Sonu

Apollo 11’in başarısı insanlığın uzay macerasının sadece başlangıcıydı. NASA bundan sonra 5 Apollo misyonu daha gerçekleştirdi. Her misyon bir öncekinden daha uzun süre Ay’da kaldı ve daha fazla bilimsel çalışma yaptı.

İnsanların Ay’a yaptığı son yolculuk Apollo 17’ydi. 1972 yılında gerçekleşen bu misyonda astronotlar Ay’da 3 gün geçirdiler ve yüzeyde tam 22 saat yürüdüler. Bu son misyonun ardından ise insanlık bir daha Ay’a ayak basmadı.

Şimdi belki de uzay keşfinin en büyük paradoksuna geliyoruz: İnsanoğlu nasıl oldu da ulaşabildiği en uzak noktayı kendi elleriyle ulaşılamaz bir hale getirdi? Bu soru sadece bilimsel bir merakı değil, aynı zamanda insanlığın öncelikleri, korkuları ve hayalleri hakkında derin bir sorgulamayı da beraberinde getiriyor.

Ay’a ayak basmayı başardıktan sonra neden bu muhteşem başarıyı tekrarlamaktan vazgeçtik?

Ay’a Gitmenin Maliyeti ve Alternatif Kullanım Alanları

Öncelikle, Ay’a gitmek inanılmaz pahalı bir iş. Apollo programı bugünün parasıyla yaklaşık 280 milyar dolara mal oldu. Bu rakam birçok ülkenin yıllık bütçesinden daha fazla. Peki bu kadar büyük bir meblağ ile dünyada neler yapılabilirdi? Hadi gelin bunu size bir anlatayım:

  1. Açlıkla Mücadele: Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre, dünyada açlığı sona erdirmek için yıllık yaklaşık 30 milyar dolar gerekiyor. Apollo programının bütçesiyle bu sorun neredeyse 10 yıl boyunca çözülebilirdi.
  2. Eğitim: Dünya Bankası’na göre, tüm çocukların temel eğitim alması için yıllık yaklaşık 26 milyar dolara ihtiyaç var. Apollo bütçesiyle dünyadaki tüm çocuklara 10 yıldan fazla süre bir eğitim verilebilirdi.
  3. Sağlık: Afrika’da sıtma ile mücadele için yıllık yaklaşık 3 milyar dolar harcanıyor. Apollo bütçesiyle bu mücadeleyi neredeyse bir asır boyunca sürdürebilirdik.

Ancak bu karşılaştırmayı yaparken dikkatli olmamız gerekiyor. Apollo programının maliyeti sadece Ay’a gitmekle sınırlı kalmadı. Bu program birçok teknolojik ilerlemeye öncülük etti ve bu ilerlemeler günlük hayatımızı iyileştiren sayısız yeniliğe yol açtı. Örneğin, uydu teknolojileri, GPS sistemleri ve birçok tıbbi cihaz uzay programlarının yan ürünleri olarak ortaya çıktı.

Ayrıca, Apollo programı insanlığa paha biçilemez bir perspektif kazandırdı. Dünyamızı uzaydan gören astronotlar, gezegenimizin kırılganlığını ve güzelliğini tüm insanlıkla paylaştı.

Apollo Programının Sona Ermesinin Nedenleri

Apollo programının muazzam maliyetine ve potansiyel faydalarına rağmen, zamanla programın devam ettirilmesi zorlaştı. Bu değişimin temelinde küresel siyasetin dönüşümü yatıyordu.

Apollo programı özünde Soğuk Savaş’ın bir ürünüydü ve ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki uzay yarışının somut bir göstergesiydi. O dönemler Soğuk Savaş’ın dinamikleri değişmeye başladığında, bu kadar büyük bir harcamayı haklı çıkarmak tabii ki zorlaşmıştı. Artık iki süper güç arasındaki rekabet yumuşuyor, küresel öncelikler değişiyordu. Bu yeni ortamda uzay programlarına ayrılan devasa bütçeler sorgulanmaya başlanmıştı.

Ayrıca, Ay’a gitmenin arkasındaki politik motivasyon da zamanla azaldı. Artık Ay’a gitmek süper güç olmanın bir göstergesi olarak görülmüyordu. Amerika uzay yarışını kazanmış ve odak noktasını başka alanlara kaydırmıştı.

O dönemlerdeki kamu ilgisinin azalması da önemli bir faktördü. İlk Ay yolculukları büyük heyecan yaratmışken, zamanla bu heyecan azalmış ve insanlar için sıradanlaşmıştı. Televizyon reytingleri düşmüş, gazeteler artık Ay misyonlarını manşetlere taşımaz olmuştu.

Artemis: Apollo’nun İkiz Kız Kardeşi

Peki sizce hikaye burada bitmiş miydi? Kesinlikle hayır! İnsanlığın Ay macerası tam tersine yeni ve heyecan verici bir bölüme giriyor. NASA’nın Artemis programı, Apollo’nun ikiz kız kardeşidir aslında. Bu isim seçimi önemli bir anlam taşıyor: Yeni program bir yandan Apollo’nun mirasını devam ettirirken, diğer yandan yeni bir çağın başlangıcını müjdeliyor.

Artemis programı, insanlığı yeniden Ay’a götürme ve bu arada sürdürülebilir bir varlık oluşturma planıdır. Bu program 3 ana aşamadan oluşuyor. Her aşama bir öncekinin üzerine inşa edilerek nihai hedef olan Ay’da kalıcı bir üs kurma amacına hizmet ediyor.

Artemis I

Bu aşamalardan ilki bir buçuk yıl önce tamamlandı bile. 2022’nin Kasım ayında Orion adı verilen uzay aracı, Ay’ın etrafında 25 günlük bir yolculuk gerçekleştirdi. Bu yolculuk gelecek için bir prova niteliğindeydi. Orion dünyaya güvenle döndüğünde, insanlığın Ay’a dönüş hayali artık daha da yakınlaşmıştı.

Artemis II

Şimdi gözler Artemis II’ye çevrilmiş durumda. Bu yılın Kasım ayında 4 cesur astronot, Apollo döneminden bu yana ilk kez insanları Ay’a bu kadar yaklaştıracak. Ay’a inemeyecekler ama dünyadan en uzak noktaya giden insanlar olma unvanını alacaklar. Bu yolculuk Artemis III için hazırlık olacak.

Artemis III

Ve sonra, 2025’in Aralık ayında Artemis III ile insanlık tarihinde yeni bir sayfa açılacak. Bir kadın ve bir erkek astronot Ay’ın gizemli güney kutbuna ayak basacaklar.

Ay’da Kalıcı Bir Varlık

Bu program Ay’da kalıcı bir varlık oluşturmayı hedefliyor. Düşünsenize, Ay yüzeyinde küçük bir şehir yükseliyor. Kubbeli yapılar ve tüneller, bu yabancı dünyada insanlığın yeni evini oluşturuyor. Astronotlar aylarca burada yaşıyor, dünyadan uzakta, yıldızlara daha yakın bir hayat sürüyor. Her sabah uyandıklarında pencerelerin dışında dünyanın mavi küresini görüyorlar. Bu manzara onlara hem evlerini hatırlatıyor hem de insanlığın ne kadar ileri gittiğini…

Artemis programı insanlığın Ay macerasında yeni bir sayfa açarken, uzay keşfinin geleceğini de hızla şekillendiriyor. Evet, bir süre ara verdik, ama bu hikaye henüz bitmedi. Ünlü bilim kurgu yazarı Arthur C. Clarke’ın dediği gibi, “Tek yolun yukarı olduğundan eminiz. Tek soru oraya ne zaman gideceğimiz.”

Tekrar görüşünceye dek hoşça kalın, sevgiler!