Dijital Domino Etkisi

22 Temmuz 2024

Merhaba, ben Ahmet. Geleceği Kodlayanlara hoş geldiniz. Bugün sizlerle birlikte, farkında olmadan hayatımızın merkezine yerleştirdiğimiz o dijital dünyayı konuşacağız. Bir zamanlar sadece iletişim için kullandığımız cihazlar, şimdi neredeyse beynimizin bir uzantısı haline geldi. Peki ya bir gün bu dijital dünya aniden dursa? Telefonlarımız, bilgisayarlarımız ve televizyonlarımız çalışmasa ne olurdu?

Teknolojisiz Bir Sabah

Gözlerinizi kapatın ve kendinizi sıradan bir pazartesi sabahında hayal edin. Her sabah olduğu gibi telefonunuzun alarm sesiyle güne başlıyor ve ona uzanmak için elinizi uzatıyorsunuz. İşte tam o sırada bir tuhaflık olduğunu anlıyorsunuz: Gelen hiç bildirim ya da mesaj yok. Ne olduğunu anlamaya çalışırken “şebeke yok” yazısını fark ediyorsunuz.

Bu sırada yatağınızdan kalkıyor ve kontrol etmek için bilgisayarınıza yöneliyorsunuz. Ancak daha kötü bir durumla karşı karşıyasınız çünkü internet bağlantısı yok. Kafanız karışık bir halde televizyonu açıp gündemde olan bitenden haberdar olmak istiyorsunuz, fakat sonuç yine hayal kırıklığı. Tüm kanallar karıncalı ve hiçbir yayın gelmiyor.

Şehirde Kaos

Tam o anda dikkatinizi dışarıdan gelen sesler çekiyor. Pencereye yaklaşıp perdeyi araladığınızda gördüğünüz manzara şaşkınlığınızı daha da arttırıyor ve şehir merkezine doğru yürümeye başlıyorsunuz. Etrafı incelediğinizde trafik ışıklarının çalışmadığını fark ediyorsunuz. Arabalara baktığınızda ise bir kaosun hakim olduğunu görüyorsunuz. Sürücüler kavşaklarda birbirine yol vermeye çalışıyor ama herkes gergin ve sabırsız görünüyor.

Yolun kenarında ise arabasının kapısını açmış, telefonuyla uğraşan bir adam görüyorsunuz. Muhtemelen yardım çağırmaya çalışıyor ama nafile. Biraz daha ilerlediğinizde bankaların önünde uzun kuyruklar olduğunu görüyorsunuz. ATM’ler çalışmadığı için insanlar şubelere akın etmiş. Marketlerde ise kasalar çalışmadığı için alışveriş yapanlar ellerinde nakit para olup olmadığını kontrol ediyor. Raflar hızla boşalıyor, insanlar panik halinde alışveriş yapıyor. Sanki uzun bir kış fırtınasına hazırlanır gibi herkes temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor.

Geçmişten Bir Örnek: Carrington Olayı

Bu senaryo kulağa bilim kurgu gibi gelebilir, ancak geçmişe baktığımızda benzer durumların yaşandığını görüyoruz. Mesela 1859 yılında gerçekleşen Carrington Olayı’nı hatırlayalım. O yılın eylül ayında, insanlar günlük hayatlarına devam ederken gökyüzünde olağanüstü bir olay gerçekleşiyordu. Güneşten gelen devasa bir plazma bulutu dünyaya doğru yol alıyordu ve insanlar bunun farkında bile değildi, ta ki etkilerini görene kadar.

Bir anda dünyanın dört bir yanında telgraf istasyonlarından tuhaf haberler gelmeye başlamıştı. New York’ta bir telgraf operatörü, makinasından fışkıran kıvılcımlarla adeta şaşkına dönmüştü. O zamanlar için bu, iletişimin tamamen kopması anlamına geliyordu. Carrington Olayı o dönem için büyük bir şoktu, ama bugün benzer bir olay yaşansa etkisi çok daha büyük olurdu.

Günümüzdeki Teknolojik Aksamalar

Nitekim günümüzde yaşanan daha da küçük ölçekli teknolojik aksamalar bile ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin, geçtiğimiz 19 Temmuz’da yaşanan Microsoft kesintisini hatırlayalım. Bu olay, Microsoft’un Windows işletim sisteminde yaygın olarak kullanılan bir güvenlik yazılımının güncellemesinden kaynaklanıyordu ve bu güncelleme Windows sistemlerinde beklenmedik bir şekilde mavi ekran hatası oluşmasına sebep olmuştu.

Bu hata özellikle büyük şirketlerde ve kurumlarda ciddi aksamalara yol açtı. Binlerce bilgisayar aniden çöktü, kullanıcılar işlerini yapamaz hale geldi. Bankacılık sistemleri, hava yolları rezervasyon sistemleri, e-ticaret platformları ve daha pek çok kritik hizmet bu kesintiden etkilendi. Microsoft sorunu hızlı bir şekilde tespit edip çözüm üretmeye çalışsa da kesintinin etkileri saatler boyunca devam etmişti.

Teknolojik Kesintilerin Ekonomik Etkileri

Peki bu tür kesintilerin etkisi ne kadar büyük olabilir? Hadi gelin size bir anlatayım. Teknolojik kesintilerin etkileri, kısa süreli olsalar bile çığ gibi büyüyebilirler. Örneğin, 2019 yılında Google’ın yaşadığı sadece 4 saatlik bir kesinti şirkete yaklaşık 8 milyon dolara mal olmuştu. Ancak bu buzdağının sadece görünen kısmı. Asıl büyük maliyet, Google’ın hizmetlerine bağlı olan diğer işletmeler ve kullanıcılar için ortaya çıkmıştı.

Bu etkiyi daha iyi anlamak için daha büyük ölçekli bir örnek düşünelim. E-ticaret devi Amazon’un sistemleri 1 saat bile çökse, bu şirkete yaklaşık 220 milyon dolara mal olur. Ya da finans dünyasının kalbi olan New York Borsası’nın sistemleri birkaç saat çalışmasa, milyarlarca dolarlık işlem gerçekleşemez.

Burada size anlattığım bireysel örnekler aslında küresel bir resmin parçaları. Dünya Ekonomik Forumu’nun bir raporuna göre, siber saldırılar ve teknolojik aksamalar küresel ekonomiye yıllık 6 trilyon dolara kadar zarar veriyor. Bu rakam birçok ülkenin yıllık gayri safi milli hasılasından daha büyük. Ve tüm bu veriler bize gösteriyor ki modern dünyadaki teknolojik altyapı, ekonominin can damarı haline gelmiş durumda. Küçük bir kesinti bile domino etkisi yaratarak bireylerden şirketlere, ülkelerden küresel ekonomiye kadar geniş bir yelpazede ciddi sonuçlar doğurabiliyor.

Teknolojinin Günlük Hayatımızdaki Yeri

Peki bu kadar büyük etkileri olan teknoloji, günlük hayatımızda nasıl bir yer tutuyor? Şimdi gelin bu sistemlerin hayatımızda ne kadar entegre olduğunu sizlere hatırlatayım. Günlük rutininizi göz önüne getirin. Sabah uyandığınız andan gece yatana kadar teknolojinin hayatınızdaki yerini düşünün.

Çoğumuz için gün telefonun alarm sesiyle başlıyor. Gözlerinizi açar açmaz muhtemelen ilk yaptığınız şey telefonunuza bakmak oluyor. Belki gece gelen önemli bir e-posta var mı diye kontrol ediyor ya da hızlıca hava durumuna göz atıyorsunuz.

İşe giderken de durum pek farklı değil. Her gün aynı yolu kullanıyor olsanız bile bazen trafik durumunu kontrol etmek için telefonunuza bakıyorsunuz. Toplu taşıma kullanıyorsanız da durum pek fazla değişmiyor. Otobüs ya da metronun ne zaman geleceğini gösteren uygulamalar mutlaka cep telefonunuzda yüklü oluyor ve genellikle de onları kontrol ediyorsunuz.

İş yerinizde gününüzün önemli bir kısmını bilgisayar başında geçiriyorsunuz. E-postalarınızı kontrol ediyor, dosyalarınızı düzenliyor, hatta belirli saatlerde online toplantılar yapıyorsunuz. Öğle yemeği için belki arkadaşlarınızla buluşuyor olabilirsiniz, ama çoğunlukla menüye bakmak için bile cep telefonunuzu kullanıyorsunuz.

İş çıkışı markete uğradığınızı düşünün. Artık çoğumuz nakit para taşımıyor ve bu yüzden alışverişimizi genellikle kredi kartı veya banka kartıyla yapıyorsunuz. Akşam eve döndüğünüzde ise çoğunlukla televizyon karşısında dizi izliyorsunuz. En son olarak ise yatmadan önce ertesi günün planına bakmak için telefonunuzda tekrardan takvime bakıyor ve alarmınızı kuruyorsunuz.

Bazılarımızın hayatı böyle geçmese de eminim birçoğumuzun hayatı bu şekilde geçiyordur. Fark ettiniz mi? Günün birçok anında teknoloji hayatımızın bir parçası. Ve bu sadece kişisel hayatımızla sınırlı değil. Şirketler, okullar, hastaneler, hükümet kurumları… Hepsi bu dijital altyapıya bağlı.

Teknoloji Bağımlılığı ve Çözüm Önerisi

Bir zamanlar insanlar günlük işlerini çok daha basit yöntemlerle halledebiliyordu. Şimdi ise en basit işlerimiz için bile onlarca farklı teknolojik sisteme bağımlı hale geldik. Bu sistemler işleri kolaylaştırıyor mu? Kesinlikle. Ama aynı zamanda bizi kendilerine bağımlı hale getiriyor. Bu bağımlılık bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan bizi daha kırılgan hale getiriyor. Herhangi bir teknolojik aksaklık günlük rutinimizi altüst edebilir hale geldi.

İşte bu noktada teknolojinin hayatımızdaki yerini ve ona olan bağımlılığımızı yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Peki ne yapmalıyız? Teknolojiden tamamen vazgeçmek mümkün değil, ama belki de ara sıra dijital detoks yapmayı düşünebiliriz.

İşte bu noktada size küçük ama etkili bir öneri sunmak istiyorum: Kendinize ayda bir gün belirleyin ve o günü dijital detoks günü ilan edin. Bu özel günde mümkün olduğunca elektronik cihazlardan uzak durmayı deneyin. Telefonunuzu, tabletinizi, bilgisayarınızı bir kenara bırakın.

Evet, biliyorum kulağa zor geliyor. Özellikle başlangıçta eliniz sürekli cebinize gidip olmayan telefonunuzu kontrol etmek isteyecek. Belki de önemli bir şeyi kaçırıyormuş gibi hissedeceksiniz. Bu his geçici bir yoksunluk gibidir ama zamanla geçecektir.

Dijital Detoks Günü İçin Öneriler

Şimdi “elektronik cihazlar olmadan ne yapacağız” diye düşünüyor olabilirsiniz. En iyisi ben size birkaç fikir vereyim:

  1. Bu özel günde uzun zamandır ertelediğiniz bir kitabı okumaya başlayabilirsiniz. Sayfalar arasında kaybolurken hayal gücünüzün canlandığını göreceksiniz.
  2. Ya da evinizde boyamayı düşündüğünüz eski bir eşyayı boyamaya başlayabilirsiniz. Her fırça darbesinde yaratıcılığınızın akışına kapılacaksınız.
  3. Belki de içinizdeki yazarı keşfetmek istersiniz. Kağıt ve kalemi elinize aldığınızda düşüncelerinizin nasıl akıcı bir şekilde kelimeler haline döküldüğüne şaşıracaksınız.

Aslında bu aktiviteler size önemli bir şeyi hatırlatacak: Teknoloji hayatımızı kolaylaştırırken bizi bazı değerli deneyimlerden de uzaklaştırıyor. Yaratıcılığımızdan, el becerilerimizden, hatta kendimizden…

Bu dijital mola, kendinizi yeniden keşfetme fırsatı sunacak. Belki de yıllardır farkında olmadığınız yeteneklerinizi ortaya çıkaracak ya da çocukluğunuzdan beri unuttuğunuz tutkularınızı yeniden canlandıracak. Bu deneyim, dijital dünyadan uzaklaşmanın aslında kendinize ve çevrenize yakınlaşmak anlamına geldiğini sizlere sizlere gösterecek. Evet, hepimizin bildiği gibi teknoloji insanlığın geleceğini belirleyecek. Ama bu geleceği şekillendiren teknoloji değil, insanlar olacak.

Teknoloji hayatımızı kolaylaştırırken, bizi bazı değerli deneyimlerden de uzaklaştırıyor. Yaratıcılığımızdan, el becerilerimizden, hatta kendimizden uzaklaşabiliyoruz. Dijital detoks günleri, bu dengeyi yeniden kurmamıza yardımcı olabilir.

Unutmayın, teknoloji bir araçtır ve nasıl kullanacağımız bizim elimizde. Onu bilinçli ve dengeli bir şekilde kullanmak, hem bireysel hem de toplumsal olarak daha sağlıklı bir yaşam sürmemize yardımcı olacaktır.

Geleceği şekillendiren teknoloji değil, teknolojiyi nasıl kullanacağımıza karar veren bizler olacağız. Bu nedenle, dijital dünyayla olan ilişkimizi düzenli olarak gözden geçirmeli ve gerektiğinde sınırlar koyabilmeliyiz.

Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Ben Ahmet, Geleceği Kodlayanların bir sonraki bölümünde görüşmek üzere. Hoşça kalın!